NİSAN 2024

Allah kimseye yaşatmasın bunu… twitter.com/i/web/status/1…

Last year

Nisan 2024
P S Ç P C C P
« Haz    
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

Kafe… Masada oturuyorum… Bir kız girdi kafeden içeri… Başım önde bir şeyler karalıyorum. Bakmadım, görmedim, sesini duyuyorum. “Ben bir oregon çayı alıcam” diye seslendi hafifçe. Oregon çayı almak için gelen bir kızdı sadece o. Baktığım zaman başka anlamlar eklenecekti. Onu gördüğüm zaman, ‘oregon çayı isteyen bir kız’dan çok daha fazlası ya da çoğunlukla olduğu gibi çok daha azı olacaktı. Aslında en çok şeye gebe olduğu hali en az bildiğim, en az gördüğüm hali. Az bilgi çok hayal demek. Bir keresinde bir kız görmüştüm; takma ismi vardı. Yani ismini takma bir diş gibi su dolu bir bardağa bırakabilirdi eve gittiğinde. Dans ediyordu… Üstünde zamanla uyumsuz tüllü bir elbise vardı. Onun imgesi, rüyalarımın, hayallerimin, geçmişimin, şimdimin ve geleceğimin; korkularımın ve de ümitlerimin imgeleriyle birleşince çok büyük bir şeye dönüşmüştü. Aşk değil, hüzün dolu bir şeye. Çok sarhoştum. Paris’ten gelen arkadaşım vardı yanımda. Kızı sonra yine görmek istedim. Gördüm de. Ama kafamda yazdığım şeyler, beni de kapsıyordu. O ise, sadece kendini içeriyordu. Gerçek her şeyi azalttı. Hayallerim gitti, geriye o kaldı. Oysa o kendi hayalleriyle, ben de kendiminkilerle daha fazlaydık. Aslında her tanışma, her karşındakini öğrenme azaltıyor bir şeyleri.

İşte, oregon çayı isteyen kız, masamın tam önünde durdu. Başım öne eğik olduğu için paltosunun altından bacaklarını görüyorum. Çiçekli, siyah çorapları var. O artık ‘oregon çayı isteyen; çiçekli, siyah çorapları olan kız’. Oysa ona dair hayallerim, azalıyor her gördüğüm şeyle.

Caddeye, yaklaşan seçimdeki bir adayın bez afişini asıyorlar. Makyajlı, fondötenli ve bol rötuşlu, kırmızı kravatlı bir adamın portresi. O da hayallere seslenmek için kendini bir maskenin arkasına gizlemiş, ama evde altı kösele terlikleriyle oturan halini görmeden edemiyorum sırıtan dişlerinin arasından. Ağzının içinden koca bir hayatı görebiliyorum, çünkü orayı saklamayı unutmuşlar sanırım.

Aslında, birisine ilk gördüğümüz anda aşık olma olasılığımız çok daha fazla; henüz bilgiye bulaşmadan yüzü, elleri, ayakları, ağzı, kokusu, sıcaklığı… Bu hali, tüm hayallerimizi, umutlarımızı ve beklentilerimizi karşılamaya çok uygun çünkü. Tanıdıkça anlıyoruz, onun O olmadığını. Belki en iyisi olmayan birine aşk.

Oysa çiçekli çoraplarının olması içimdeki bir şeylere dokunuyor. Hayallerime çengel atıyor. Çorap ve çiçek kelimelerinin işaret ettiği belki binlerce yerim kıpırdıyor. Ve o, binlerce yerimin açıldığı pencereleri, rüzgarıyla tek tek kıpırdatıyor. Açılan pencerelerden içime dolan güneşi, rüzgarı, yağmuru zaptedemem artık.

Ömrümün geri kalan kısmını bu hayale adayabilirim. Her gece çiçekli çorabı olan bir kızı hayal edip, sadece Oregon çayı içebilirim her gece onu düşünerek. Hatta onun peşinden Oregon’a gidebilir, evi çiçekli kadın çoraplarıyla doldurabilirim. Herkesin delilik dediği bir tutkuyla yaşayabilir, hayallerimi sığdıramadığım bir kafayla uçabilirim. Başka hiçbir kadını arzu etmeyebilir, onun hiç bilmediğim yüzünü, bulduğum tüm kağıtlara çizebilir, ona dair –sadece ona dair- bir roman yazabilirim. Dillere destan bir deliliğin kahramanı olabilirim…

Öyle yapmıyorum. Sıradan ve beklenir olanı; akıllıca olanı, herkesin onaylayacağı şeyi yapıyorum. Kafamı kaldırıp, geri kalan kısmına bakıyorum. Neyin mi? Hem onun hem de hayatımın geri kalan kısmına. Normalliği seçiyorum, gerçeği seçiyorum. Bütün sıkıcılığıyla resmin bütününe bakıyor, aşka düşmekten kurtuluyorum. Bilmemenin verdiği acıdan, aşktan ve delilikten kurtuluyorum böylece. Bilmeyi ve bilmenin verdiği sıkıcı güveni kuşanıyorum üstüme.

Neyse ki hayat var. Geri kalanını asla göremediğim hayat… Hala delilik umudunu içinde taşıyan bir belirsizlik olmayı sürdüren hayat…

cem mumcu

“Hayat Gerçeğe Perde” kitabından