Sen şimdi merak edersin. Sadece merak edersin. Meraklanma, yalnızım. Senin yanında olduğum kadar yalnızım… Oysa merakın sarmaz, ısıtmaz beni. Meraklandığın ben miyim? Değilim biliyorum. Sen, beni değil yanımdaki boşluğu merak ediyorsun. Ya birisi doldurduysa diye endişelendiğin o yeri; bir zamanlar sen doldurursun diye beklediğim, sonra sen doldurasın diye kendimle doldurmaya çalıştığım o boşluğu merak ediyorsun. Yani canım, sen yine kendine doladığın, kendine sarıldığın, kendinle bakıştığın ama asla sevemediğin kendini merak ediyorsun.
Yok, endişelenme orası boş… Hâlâ boş, sen varken olduğu kadar boş… Elimi bile uzatmam oraya. Düşmek istemem bir daha umut kuyusuna. Boş olduğunu bilmek, dolmayacağını kabul etmek çok daha iyi… Tamam diyor insan ve tamamlanıyor… Aslında eksiğini tamlık biliyor. Geri dönme, düzelme, bekleme ihtimalleri sürdükçe, umut bitmedikçe, şöyle doya doya ağlamadıkça yasını başlatamıyorsun çünkü. Gerçekten ölünce o ölmesin istediğin şey, onsuzluğuna bir güzel ağlıyorsun. Ve diyorsun ki “ben eksiğim”, diyorsun ki “ben yarımım”, diyorsun ki “ben topalım”… Ve ancak o zaman, tamlığının o eksikliği içerdiğini anlıyorsun. Ve kalan diğer bacağınla yürüyebiliyorsun, yürüyemezsen sürünebiliyorsun, sürünmeyi bile tamlık biliyorsun.
O boşluğu merak ediyorsun biliyorum. Ama artık yanımda değil canım. Senin göremeyeceğin, kimsenin dokunamayacağı bir yerde duruyor çünkü. Onu içime aldım… Onu babamsızlığın yanına koydum…
cem mumcu, Hayat Gerçeğe Perde kitabından