KASIM 2024

Allah kimseye yaşatmasın bunu… twitter.com/i/web/status/1…

About 2 years ago

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Haz    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Bir edebiyat dergisi cinsellikle ilgili soruşturma açıp beni yazmaya davet ederken bir metin gönderdi. Metnin sonunda ana soru şöyle dillendiriliyordu: “Türk Edebiyatı ve düşünce dünyası cinselliği yeterince yaşamış ve kuşatmış mıdır? Bir yaygın ve örgün ama o arada özgün cinsellik kültüründen söz etmek mümkün müdür?” Bu sorunun yanıtını kuşatıcı bir biçimde içerecek bir metin kurmaya giriştiğimde aklıma yıllar içinde okuduğum, şaşırdığım başka metinler geldi. Ben de bir yazı yazmaktan vazgeçtim. İki kaynaktan bir derleme yapacaktım hem de hiç yorumsuz (başarabildiğim kadarıyla yorumsuz) bir derleme. Alt alta bazı paragraflar sıralayıp, okura bırakacaktım gerisini.

Bunu yaparken özellikle tırnak içinde bilimsel olan metinleri niye seçtim? Çünkü bir taşla iki kuş, hatta üç kuş vurmak istiyorum. Böyle yaparak soruşturma konusuna yaklaşacağım. Sonra metinlerin yazıldıkları dönemin cinsellikle ilgili bilimsel (?) gerçeklerini okura sunacağım. Bir de art niyetim var! Son yıllarda edebiyat adına iş üreten, roman, öykü yazan bir kısım yazar arkadaşımızın, yazdıkları kurgusal metinleri sunarken bilimsel, tarihsel, bilgisel kaynaklara yaslandıklarını görüyoruz. Ve kurmaca metinler medyanın da etkisiyle tarihsel, bilimsel gerçekleri sunan yapılar haline gelmeye başladı. Ve araştırmacı gazeteciler gibi araştırmacı romancılar, öykücüler, hatta şairler türemeye başladı. Bu yazıda sunacağım örneklerin o dönemin bilimsel kaynakları olduğunu söylemiştim. Şimdi bu araştırmacı edebiyatçılara diyorum ki: Edebiyat bir sanattır, edebiyat bir kurgudur. Dolayısıyla bilimsel ‘gerçek’leri temel almaz, onun çok daha ötesine bir uzanımdır, uçuştur, hatta karşı çıkıştır. Temel aldığınız ve romanlarınızı savunmak için yaslandığınız kaynakların aşağıdaki örneklerin düştüğü hale düşme olasılıklarını unutmayınız. ‘Gerçek’le sınırlı bir edebiyat kendi gerçekliğini oluşturamaz zira. Eğer edebiyat ‘gerçek’ diye sunulanın ötesine geçemezse hiçbir zaman ‘yaşamak, kuşatmak, kültür oluşturmak’ noktasına gelemez. Octavia Paz Çifte Alev-Aşk ve Erotizm adlı kitabında “Aşktaki büyük değişimler, edebiyat akımlarına koşut gider. Edebiyat onlar için yolu açar, onları çekip çevirerek yüce idealler katına yükseltir.” diyor.

Elimizde iki kaynak var. Birincisi Mazhar Osman’ın 1935 basım tarihli Akıl Hastalıkları kitabı. Diğeri yine Mazhar Osman’ın Tababeti Ruhiye kitabının 1941’de yayınlanan üçüncü baskısı. Her iki kitaptan da cinsellikle ilgili bölümlerden bazı alıntılar yapacağız. Adı geçen kitapların şimdinin Psikiyatri ‘Textbook’ u denilebilecek özellikte, yani bilimsel ders kitabı niteliğinde olduğunu tekrar etmek istiyorum. Bir not düşmek gerekirse: Yazım hataları da Mazhar Osman’dan kaynaklanmaktadır. Ben sadece bazılarının günümüz Türkçe’siyle karşılıklarını parantez içinde veriyorum:

 

İstimna (yani mastürbasyon)

İstimna gençlerde bir çok fenalıkların sebebidir. Evvela hastanın bedeni ve manevi sıhhatine fena tesir eder, zafiyetten gözünün etrafı siyahlaşır, bakışları koyun gibi olur, kolaylıkla vereme yakalanırlar. Sinirli, hırçın olurlar.”

“Mütereddîlerin (soysuzlaşmış) bazıları onanisme’den o kadar keyiflenir ki… hatta böyleleri el yardımına muhtaç olmaksızın da resimlere baka baka menilerini akıtırlar… bazıları tahayyül (hayalde canlandırma) ile şehvetlenir, menileri akar. “

“Kadınlar arasında mihbeline kadîb (erkeklik organı) şeklinde bir şey sokarak şehvetini getirenler çoktur. Genç kızların çoğu tenasül kısımlarına dokunmaktan değil, bakmaktan bile utanır. Fakat yüzü yırtılmış kızlar, bızırlarını (klitoris) kaşımaktan veya kaşıtmaktan zevk alırlar”

Edep Yerini Teşhir (yani Exhibisyonizm)

“Bazı soyu bozuklar, kadınlara imzasız mektup yazarak kadiblerinin cesametini ve şeklini methettikten sonra, nasıl kadının tenasül uzvuna sokacağını kaba kaba tarif ve tasvirden zevk alırlar. Şaşılacak bir nokta bu kepazeliği yapanların çoğu aslen utangaç kimselerdir. Buna da ruhi kız bozma denir.”

Fetişizm

“Son zamanlarda diğer bir fetiş aldı yürüdü: Kimi erkek kır saçlı ve saçlı kadına, kimi kadın saçlı erkeğe bayılır.”

 Mazlum Sevgi (yani Mazoşizm)

 “Mazohistlerin çoğu kadındır. Zaten kadın ruhu mazohistliğe mütemayildir. Kadınlar kendilerine her ne derse yapan, isteklerine boyun eğen kılıbık erkeği sevmezler. İsterler ki başlarını koyacakları göğüs metin, sarsılmaz, hatta korkunç olsun. Akşamları etrafına korku ile saygı saçarak eve girecek koca ararlar. Çok defa karı koca arasındaki kavgaların sebebi kocanın münasebetsizliği değil, kadının ezilmek hırpalanmak, fena muamele görmek arzusudur. Erkeğini köpürmüş kudurmuş gördükçe şehvetleri artan kadınlar pek çoktur.”

Tersler (yani Eşcinsellik)

Mazhar Osman bu bölüme Tersler diye başlık atıyor ve sonra da homoseksüellerden söz ederken homoseksüel kelimesi yerine puşt kelimesini tercih ediyor!

“Puştluğun bir kısmı muvakkatdır (geçici). Mani kalkınca bu gayri tabii meyil de kalmaz. Kışlalarda, gemilerde, bilhassa mektepliler arasında kadından mahrum yaşamak, soyunurken vücutlarını görmek birbirlerine karşı şehvet hisleri uyandırır ve tavizi istimna makamında aletlerini uylukları veya ilyeleri (kıç) arasına, hatta şerç (anüs) içine sokarak münasebette bulundukları vaki olur. Vakıa bu da esasen mevcut marazi bir tohumun intaşından (filizlenme) başka bir şey değildir.”

“Puştlar daha çocukluğunda bu cihete meyil ve istidatlarını gösterirler… tarihteki örneklerini anan, onunla öğünen, hiç olmazsa teselli bulan puştlar vardır. Halbuki dahilerin çoğu tabii adamlardır, puştlukla münasebeti yoktur. Bir dahide böyle çirkin bir kusur görülmesi kemalinden ziyade bozukluğuna delalet eder.”

“Puştlar tabiilikten yüz çevirmiş adamlar olduğu için tereddinin(soysuzluk) sair nişaneleri: yalancılık, serserilik, sebatsızlık, korkaklık, hayasızlık gibi kusurlarla çok yüklü oluyor.”

Sevicilik (yani Lezbiyenlik)

“birbirlerini öpmekle, dillerini emmekle, memelerini koklamakla, bızırlarını birbirlerine sürtmekle tenasüli iştihalarını tatmin ederler. Bu işlerde sevici kadın, erkek rolünü yapar, üste çıkar, yahut büsbütün hırslanır, dilini sevdiğinin fercine sokar, ya zıbık denilen kadib şeklinde bir aleti sıcak su ile doldurduktan sonra bacakları arasında tespit eder ve genç kadının fercine sokar.”

“Kızların, kadınların pekçoğu ruhen sevicidir de dalâletinin (doğru yoldan sapma) farkına varmaz. Mektep arkadaşını çıldırasıya sever tersliği aklına gelmez. Çoğu ahlaktan temiz kalır da…”

Yaşlı Azgınlığı (?)

“Sönmekte olan ateşin son kıvılcımları ile adet kesimi zamanında, ihtiyarlıkta şehvetin marazi surette şiddetlenişidir.”

Kıyafet dalâletleri ( yani transvesti(ti)sm)

“Hele şimdiki gençler arasında bıyık ve sakalları tıraşlı, dudakları göz kapakları boyalı, saçları uzun ve pomatalı, tırnakları cilalı olanlar çok var, yine hanımlar arasında erkek gibi geyinen, sigara içen, spor kulüplerinden ayrılmayan pek çoktur. Bunlar hiçbir vakit ters değil transvestitittir. Belki bu da hünsâlığın (erdişi, hermafrodit) hafi (gizli) şeklidir.”

 

Okuduklarımız görece olarak eski metinler. Ya yeniler nasıl sanıyorsunuz? Psikiyatrinin uyguladığı DSM (Diagnostic and Statistical Manual) diye bir sistem var. DSM, Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından ortaya konan, hastalıkların sınıflandırılması, tanımlanmasına ilişkin kutsal kitap! Cinsel işlevle ilgili olarak da biz ne yazık ki Amerika’nın kendi iç kültürüyle yarattığı ve sonra da egemen kültür olarak bize de dayattığı bu sınıflandırmaya endeksliyiz. Oysa bu bize ne denli uyabilir, uyarlanabilir? Bizim cinsellik kültürümüz Amerika’ya uyabilir mi? Bu ölçütlerle bizim insanımız değerlendirilebilir mi? Peki DSM gibi günümüz egemen ideolojisinin yaratıp dayattığı bilimselliğe, tırnak içinde gerçekliğe yaslanan bir sanat, edebiyat ve kültür olabilir mi?

Bir başka sorun da kendi kültürümüzü bir Batılının gözüyle, gözünden, görmek istediği gibi tanımlama gayreti içinde bir edebiyat anlayışıdır. Bu toprakların tüm cinsellik macerasını harem içine hapseden bu tür yapıtlarla karşılaştığımda günümüz Türkiye’sinin insanlarını bile fesli gösteren bir Hollywood filminde hissediyorum kendimi. Eğer Nobel’e giden yolda böylesi bir kendinden uzaklaşma ve körlük varsa Nobel de DSM olmuş demektir. “Türk Edebiyatı ve düşünce dünyası cinselliği yeterince yaşamış ve kuşatmış mıdır? Bir yaygın ve örgün ama o arada da özgün cinsellik kültüründen söz etmek mümkün müdür?” sorularına bir kez daha, son kez dönersek “Böyle giderse biraz zor.” diye yanıtlayabiliriz. Ve daha ileri gidip Mazhar Osman’ın talihsizce ve anlamsızca kullandığı ‘puşt’ sözcüğünü bu kez yerli yerince kullanırız.

 

cem mumcu, Hayat Kırıklığı (2006) kitabından (yazının yayınlanış  tarihi 2003)