Hayat sana ne gönderiyor farkettin mi? Sen orada olduğun için, orada olmayı seçtiğin için, orada olmayı göze aldığın için sana ne gönderiyor biliyor musun? Fark ettin mi? Sıradan gibi gördüğün şu sokakta ne çok şey var. Ne çok olasılık, ne çok bilinecek yeni şey ve ne çok dokunacak, ellenecek, okşanacak, öpülecek şey.
Görmediklerin, fark etmediklerin, bakmadıkların… Ve nedense kaçtıkların. Neden kaçtığını bilmeksizin. Kaçsan bile içinde bir başka bilginin saklı olduğu şey ne ki? Kaçmayı yeğlesen bile, niye kaçıyor olduğunu düşünmen için bir fırsatı sana sunan o şeyi kaçırmasan mı acaba?
Şu beş dakikalık yürüyüşle geçtiğin yolda neler var? Ağaçlar. Sanırım görmeden geçtin. Sana birşeyler söylüyor olabilirler mi? Yeni bir ayakkabı almak da var. Ve o ayakkabıyla gidilecek henüz bilmediğin geleceğin. Eğilerek yürürsen böcekler var. Böceklerde koca bir hayat, acaip renkler, senin bilmediğin belki binlerce yeni bilgi ve hikâye. Korkuyorsan böceklerden, senin korkun da var. Belki tüm yaşamını ve ölümü nasıl karşılayacağını o korkuda görebilirsin. Eğilirsen belki de görmeye başlarsın.
Kızlar mı var yolda? Erkekler? Çocuklar? Kızlara bakışında senin aşktan ne anladığın da var belki. Neye, neresine, nasıl bakıyorsun? Ürkekliğini mi gördün kızda? Tatminsizliğini mi? Umutlarını mı? Sadakatsizliğini mi yoksa? Adımlarını sana göre iyice yavaş atan şu yaşlı adamda neler var? Adam senin geleceğine bakman için bir ayna olmasın? Onun gibi nobran ve mutsuz mu olacaksın yaşlanınca? Yoksa karşı kaldırımdaki nur yüzlü olan gibi mi karşılayacaksın hayatının sonunu? İyi yaşamış biri gibi mi bakacaksın etrafa, yoksa eksik kalmış biri gibi mi? Belki kafanı kaldırıp binalara, yanan ışıklara bakabilirsin. Onları kimlerin ne zaman inşa ettiğini düşünebilirsin bugün de. Hastaneden eve dönen bir anne ve kucağında bir bebeği görürsün belki. Annenin yüzündeki sevinci mi görüyorsun yoksa mutsuz bir evliliği sonlandırmasını zorlaştıracak bir suçluluğun kilidi gibi mi taşıyor bebeğini kucağında? Yoksa sen de mi istemediğin bir ilişkinin içinden sırf suçlu hissetmek korkusuyla çıkamıyor musun? Yoksa birden fazla yaşamın olduğunu mu düşlüyorsun saçma biçimde?
Kimler yaşadı orada, o binada. Kimler sevişti, kimler terk edildi, kimler, kocası üzerinde bir makasla yatakta uzanırken, onunla son bir gece geçirdi? Ve o geceyi yapamadıklarının pişmanlığıyla, binlerce ‘keşke’ ile acıyla, hüzünle boyadı. Aynı makasla çocuğuna önlük diktiği günü hatırladı.
Arabalara bak. Kimlerin onlar? Hangisi hırsla alınmış, hangisi rızık peşinde kullanılıyor, hangisi sahibinin cinsellliğinin bir uzantısı gibi görünüyor. Senin de bir araban var mı? Neden aldın, ne için kullanıyorsun düşün biraz.
Eğer bugün, bu yolda birinin iyiliğine vesile olmak için yürüyorsan, gerçekten isteğin buysa, seni temin ederim onunla karşılacaksın. O ihtiyaç sahibi olan biri, bir hasta, karşıdan karşıya geçmekte zorlanan bir özürlü, yaralı bir köpek veya aç bir kedi olabilir. Bunu gerçekten diliyorsan mutlaka göreceksin onu. Ya da hiç böyle bir dileğin olmadıysa “neden olmadı?” diye düşünmene yol açacak bir başka görüntüyle karşılaşmayı dile.
O kısacık yolda ayakkabılar, mücevherler, duvarlar, afişler de var. Neden iyi ilişkiler kuramadığını, neden kendini yalnız hissettiğini bile bulabilirsin orada. Asfalttaki bir çatlaktan sana beş yaşındaki bir hatıran bakıyor olabilir. Ve o hatırada hangi korkunun saklı olduğu da.
Neye niyetli olduğunu bir düşün. Birçok şey isteyebilirsin, istemelisin de. Ama en temel arzun ne? Bu caddede bu sokakta o arzuna dair ne var? Yaşın kaç? Neden yaşıyorsun? Ne için yaşıyorsun? Aslında nasıl biri olmak istiyorsun? İsteklerin asıl arzuna ne kadar hizmet ediyor?
Her yerde kendin varsın. Baksana. Görsene. Düşünsene, hissetsene… Canının yanmasına izin versene. Ne iyi gelir sana!
Nedense aklıma, Jacques Prévert’in bir şiiri geldi şimdi. Bir Kuşun Portresini yapmak İçin (Metin Cengiz’in nefis çevirisiyle)
Önce bir kafes çizmeli
Açık bir kapıyla
Çizmeli sonra
Hoş birkaç şey
Basit birkaç şey
Güzel birkaç şey
Yararlı birkaç şey
Kuş için
Yerleştirmeli sonra tuvali ağaca karşı
Bir bahçede
Bir korulukta
Bir ormanda ya da
Saklanmalı bir ağacın arkasına
Ses çıkarmadan
Kımıltısız…
Bazan kuş yaklaşır hızla
Ama karar vermesi
Uzun yılllar alabilir
Kırılmasın cesaretiniz
Beklemek gerekir
Gerekirse yıllarca
Hiçbir ilişkisi de yok
Tablonun başarısıyla
Kuşun hızlı ya da yavaş gelmesinin
Kuş geldiğinde
Eğer gelirse
Uymalı derin sessizliğe
Beklemeli kuş girsin diye kafese
Kapamalı kapıyı usulca fırçayla
Sonra
Silmeli birer birer demir telleri
Özen göstererek dokunmamaya
Tek tüyüne bile kuşun
Peşinden resmi yapılmalı ağacın
Seçerek en güzel dalları
Kuş için
Hatta yeşil yapraklarla rüzgârın serinliğini de çizmeli
Güneşin tozunu
Yaz sıcağında otlardaki böceklerin gürültüsünü
Ve sonra beklemeli
Kuşun keyfince şarkılar söylemesini
Eğer ötmezse kuş
Kötüye işaret bu
Tablonun kötü yapıldığına
Eğer öterse iyiye işaret bu
İşareti imzayı kondurmanın
O zaman usulca koparırsınız artık
Kuşun tüylerinden birini
Ve yazarsınız adınızı tablonun bir köşesine
cem mumcu, kendine bakma kitabı’ndan